Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sırasında dış politikada denge politikasını temel almış ve dış etmenler de göz önüne alınırsa kararlı duruşuyla bu yıkıcı savaşa girmekten her zaman kaçınmıştır. Elbette İkinci Dünya Savaşı süresince Türkiye’nin savaşa girmemeye yönelik eğilimi nedeniyle çeşitli politika değişikliğine gidilmiş ve ülke içinde savaşın sosyoekonomik etkileri görülmüştür. Türkiye, Mihver ve Müttefik devletlerinin ciddi baskılarına rağmen savaşa fiilen katılmamış ancak 23 Şubat 1945’de resmen savaş ilanı ile yetinmiştir.
Türkiye, yeterli olmayan ekonomisi ve Birinci Dünya Savaşı’nın getirdiği zaiyatlar sebebiyle dersini almış ve İkinci Dünya Savaşı’na girmemek için her zaman tarafsızlık ve karışmazlık önlemleri doğrultusunda savaşa fiilen girmemeyi başarmıştır. İzlediğimiz dış politika bu yönden çok isabetlidir.
İngiltere Dışişleri Bakanı Anthony Eden, Moskova Konferası’ndan dönerken dönemin Türk Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu’yla konuşarak (5-6 Kasım 1943) Kahire’de Türkiye’den hava üsleri ve yıl sonuna kadar savaşa katılmasını istedi. Alman hava kuvvetlerinin Ege’de ki üstünlüğünü kırmak için İngiltere’nin Güneybatı Anadolu’da ki hava alanlarına şiddetle ihtiyacı olduğu söyleyerek ve bu önerilerin reddedilmesi halinde İngiltere’nin Türkiye’ye yardımları da keseceğini belirtmişti. Bu doğrultuda müttefik istekleri Menemencioğlu tarafından kesin suretle reddedildi. Türkiye bu ve bunun gibi pek çok yaptırım tehlikesi karşısında bile net bir tavır göstererek savaşa girmekten her şartta kaçındı.
Türkiye’nin içinde Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkisini hissetmiş başta Başbakan İsmet İnönü olmak üzere deneyimli pek çok kişi vardı. Zaten ekonomik altyapısını yeni oturtmaya çalışan ve askeri alanlarda da yetersiz olan Türkiye böyle bir savaşın intihar olacağının bilincindeydi bu yüzden savaşa girilmesi olasılığı söz konusu olamazdı.
Eğer oldu ki bir şekilde savaşa girseydik, bunun getireceği yarar ve zararlar ne olurdu?
Mihver Devletleri:
a)Yararları:
Öncelikle her ne kadar Türkiye’nin bu savaşa girse bile Mihver Devletleri’nin tarafında gireceğini düşünmüyorum ancak iki tarafla da temasları olduğu için konuyu daha iyi anlatmak adına Türkiye’nin savaşa girme durumunu Mihver Devletleri olasılığı üzerinden de değerlendireceğim. İkinci Dünya savaşında Türkiye gerek konumu gerekse petrolün bulunduğu Ortadoğu ile bağlantısı sebebiyle Hitler’in dikkatini çekmişti ve bunun yanında Nazi Almanyası balkanlarda coğrafi olarak yanı başımızda yer alan pek çok ülkeyi de teslim almıştı. Bunun yanından Hitler, Türkiye’nin endişelerini anlamış ve Türk sınırına 85 kilometreden daha fazla yaklaşmayacağına dair İsmet İnönü’ye bir mektup yazmıştır. Dahası 1941 yılında Nazi Almanyası ile bir saldırmazlık antlaşması da imzalanmıştır. Eğer Hitler bizi yanına çekmeyi başarsaydı, şüphesiz Türkiye’ye ciddi silah ve tehçizat yardımı yapılacaktı,bunun yanında önemli toprak parçaları da vaat edilecekti. Savaşın getireceği zararları görmezden gelirsek, savaşın kazanılmasından sonra bu topraklar bize verilebilirdi. Her ne kadar olası bu yararları anlatmaya çalışssamda Nazi Almanyası’nın savaş sonrası düzeninde bu vaatleri gerçekleştireceğini pek düşünmüyorum.
b) Zararları:
Mihver Devletleri ile birlikte olası savaşa girmemiz düşünüldüğünde Sovyetler Birliği doğu sınırımızdan, İngilizler ise Ortadoğu’dan ve Akdeniz’den saldırıya geçebilirlerdi. Bu bağlamda Akdeniz’de ve doğu sınırımızda büyük kayıplar yaşayabilirdik. Alman ordusunun Sovyetler Birliği ile savaşının ne olacağı konusu belirsizken olası bir mağlubiyette savaşın yıkıcılığını çok daha derinden yaşayabilirdik. Mihver Devletleri savaşı kaybettiğinde ise Türk toprakları aynen Birinci Dünya Savaşı’nda ki gibi paylaşılmak istenecekti ve belki de İkinci Kurtuluş Savaşı’nı yaşayacaktık. Yeni toparlanma yoluna giren Türkiye, zaten az olan nüfusuna rağmen bu savaşta önemli kayıplar verecek ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı.
Müttefik Devletleri:
a) Yararları :
19 Ekim 1939’da Ankara’da İngiltere ve Fransa ile ittifak kuruldu. Buna göre Akdeniz’de bir savaşın olması halinde üç devlet yardımlaşacaktı. Maddeler arasında askeri ve maddi yardımdan da bahsedilmekteydi. Bu bağlamda Eğer Müttefiklerin safında yer alsaydık Müttefik Devletleri’nden şüphesiz silah ve tehçizat yardımı ve yine savaşın sonunda bölgesel toprak vaatleri alacaktık. Aynı zamanda savaşa Müttefikler safında katılarak, bu iki devletin sempatisini kazanıp, savaşın sonunda güçlü ilişkiler ve ortak projeler amaçlanacaktı. Ekonomik olarak da çok fazla getirisinin olacağını düşünüyorum.
b) Zararları:
Savaşta Müttefik Devletlerin tarafında olmak bizi Nazi Almanyası’nın ve İtalya’nın en önemli hedeflerinden biri yapacaktı. Nazi Almanyası batı sınırından saldıracaktı. Nazilerin o zaman ki askeri gücünü düşünürsek şüphesiz bunun yine yıkıcı etkileri olacaktı. İstanbul ve sonrasında başkent Ankara’nın da düşmesiyle birlikte savaş dışı kalacaktık. İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği bombalama yöntemiyle Türkiye’nin önemli kentleri de bombalanacaktı. Bu da gelişmeye çalışan ekonomimiz açısından geri sarılamayacak yaralar demekti.
İkinci Dünya Savaşı’na her ne olursa olsun girmek, bizim için önüne geçemeyeceğimiz sorunlar anlamına geliyordu. Bu yüzden Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra sorunlarını ”Yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle çözdü. İlk dünya savaşından alınan dersler ikincisinde epey işe yaramış ve ülkemiz için savaşa girmemek en doğru sonucu doğurmuştur. 2. Dünya Savaşı’nda 1939-1945 yılları arasında 24 milyon askeri kayıp bulunurken 50 milyon civarında ise sivil kayıp bulunmaktadır. Toplamda 70 milyon civarında kişi ölmüştür. Yani yıkıcılığı Birinci Dünya Savaşı’na göre kat kat daha fazla olan bu savaşa girmediğimiz için başta İsmet Paşa olmak üzere dönemin hükümetine ne kadar teşekkür etsek az diye düşünüyorum.



Yorum bırakın